27 Aralık 2011 Salı

başka tat başka doku

Yine pek tatlı, pek naif bir cover çalışmasıyla karşı karşıyayız. Panik yapmaya gerek yok, belki de sadece benim gece hassasiyetimdendir, kimbilir.

25 Aralık 2011 Pazar

Pathesis'in sonu yok.

Zira sessizlik fırtınalarında duyabileceğin tek şey yine sessizliktir.



Through a universe empty of sound 
Though the world makes dark shadows 
You must look in your heart 
In the dark 
You must look in your heart

11 Aralık 2011 Pazar

10 Aralık 2011 Cumartesi

Kill the king, when love is the law.

Dünyada benim gözümde tartışılamayacak 3-5 şey varsa ( ki muhtemelen o kadar yoktur) bunlardan biri kesinlikle "this corrosion" ın en güzel şarkı olduğudur.

29 Kasım 2011 Salı

Saç baş dağılmadan...

don't look back into black
don't let the memory of the sound drag you down
to end as friends so painful
don't look down
shut it down




Bu üçü bütün bir gecenizi mahvedebilir, ne kadar muhteşem ifadeler kullanıldığına hayret edebilirsiniz. Sanırım Steven Wilson insan olmak için fazla iyi.

28 Kasım 2011 Pazartesi

Yalnız geceler, boş sokaklar ve sayamayacağım birsürü klişe.

İçimde iflah olmaz bir romantik yaşıyor, aman tanrım, çok yaşamasam bari.

Bu makine başka makine

Sıradaki parça hayalcilere gelsin, ne de olsa " it is written..."


Ayrıca rakınrolcu gençler şaşıracak, zamanında, hawkwind'den kovulmadan önce Lemmy de bir hayalciydi :

26 Kasım 2011 Cumartesi

Pure beauty

Bir gün intihar falan etmeye kalksam bu şarkı aklıma gelir, mutlu olur, vazgeçerim. Öyle bir şarkı. Ve evet, öyle de tırt bi' adamım.

25 Kasım 2011 Cuma

Epik hikayeler ve havalı müzikler

Assassin's Creed Revelations nete düşmüş.Konuyla alakadar olan herkes muhtemelen çoktan haberdar olup indirmiştir bile.Yeni yeni bağımlılıkların yolda olduğu belli, fakat şu an oyunla ilgili tecrübe ettiğim tek şey soundtracki :

 
Oyunlardan pek bahsetmiyorum genelde, fakat müzikler deyince geçenlerde rastgeldiğim morrowind ve skyrim soundtrackleri oldukça dikkat çekiciydi, Sydney'den iki tane genç hanımın yaptığı bir potpori çalışması aşağıda :

Elder scrolls serisini hiç oynamadım. Fakat son iki gündür içimde tekrardan alev almış olan (müziklerin katkısı kesinlikle yadsınamaz) fantastik kurgu tutkusu büyük bir açlığı ortaya çıkardı. Oyunun son çıkan bölümü skyrim ise tamamen iskandinav temalı olmasından dolayı bu iki tutkumu birleştiriyor. Şöyle de bir fragmanı var:


Öyle işte, o değil de game of thrones başlasa da izlesek...

7 Kasım 2011 Pazartesi

Yankı

Çıtırdayan ateş, rüzgar, kuşlar, akustik enstrümanlar... Tüm bu sesler birleşince aklıma bir tek "kaiku" geliyor, istemsiz olarak kıskanıyorum, dört duvar arasında, birsürü elektrikli alet ve teknolojiyi kullanarak sadece doğal olanın düşünü kurmak ironik ve acınası geliyor, kendime acıyorum, korkaklığımdan tiksiniyorum.

Moonsorrow'un başyapıtı verisakeet'in kapanış şarkısı, "kaiku". Anlamı "Yankı", doğanın yankısı. Dinleyin, belki siz de nasıl aşağılık varlıklara dönüştüğümüzün farkına varabilirsiniz.

I Den Svartaste Jord

Yine odamda karanlıkta oturup dalıp gittiğim akşamlardan biri, akşamları böyle değerlendirmeyi (kimilerine göre "değerlendirmemek" ya da "boşa geçirmek") severim eğer o son dakikaya bıraktığım ve ertesi güne yapmış olmam gereken mide bulandırıcı şeyler yoksa. Herneyse, ben böyle boşluğa dalmışken yan odadan yükselen bir ses bir anda ilgi odağım oldu, çekti beni o boşluktan. Daha sonra hemen ev arkadaşıma gidip "Ne dinliyorsun ki?" diye sordum. Yok, aslında tam olarak böyle olmadı, yattığım yerden "Ne bu lağğğn?" şeklinde bağırdım yan odaya, o da "Manegarm" dedi. Böyle oldu işte manegarm ile tanışmam, aslında üstünkörü dinlemiştim daha önce, muhtemelen bir arkadaşımın ricası üzerinedir, dikkatimi çekmemiş o kadar.
Yukarıda bahsettiğim dikkatimi çeken parça ise başlıkta da görebileceğiz ve hemen alttaki linkten dinleyebileceğiniz üzere nattvasen albümünden "I Den Svartaste Jord", özellikle şarkının 3. dakikasındaki akustik kısmın yaylılarla beraber yükselişe geçtiği bölüm, evet oraya ölebilirim galiba...

6 Kasım 2011 Pazar

Amat'ın Batığı

Gentle Giant - Wreck, Acquiring The Taste(1971) albümünden...

Yine uzun süre sonra tekrar dinleyip tekrar bağımlılık yaptığım şarkılardan biri, basit ve kendini tekrar eden altyapıya sahip olsa bile zihnimde canlandırdığı olaylar zinciri şarkının kısa sürdüğünü bile düşünmeme neden olabiliyor ara ara.
Bu şarkıyı ilk defa 2010 yazında Amat'ı okurken dinlemiştim ve anlattığı hikayeler benzer sayılacağından zihnimde bu iki öğe eşleşti bir şekilde. Herneyse, şarkı açık denizde batan bir geminin acı şekilde ölen tayfasını anlatıyor ama  hiç de trajik sayılmayacak hatta coşkulu bile denilebilecek bir tempoda. Garip hisler vakıf oluyor bünyeye, çaresizliği, umutsuzluğu, gelmekte olan ölümün anlamsızlığını, aslında hiçbirşeyin anlamı olmadığını algılıyorsunuz, sizi o denizcilerin yerine koyuyorlar. Dudaklarınızda o acımtırak tuz tadını algılıyorsunuz ve yokluğa doğru kapılıp gidiyorsunuz... 

27 Ekim 2011 Perşembe

Harmonium

Yine Kanada yine Quebec. Hatta Les Porches ile aynı yılda çıkmış.
Harmonium'dan bahsediyorum, altyapı olarak bir önceki gönderide bahsettiğim Maneige'e oldukça yakın, fakat farklı olarak üflemeliler oldukça öne çıkıyor.

Si on Avait Besoin D'une Cinquième Saison albümü doruk noktaları gibi. Albüm ismi "Eğer bir beşinci mevsime ihtiyaç duyarsak" şeklinde çevrilebilir diye düşünüyorum, yanılma payım oldukça yüksek.
Albümün en vurucu kısmı ise Histories sans paroles, yani sözsüz hikayeler, oldukça uzun, rahatlatıcı.

Les Porches De Notre-Dame

Progresif rock bir ara popüler kültürmüş, aklım hayalim almıyor, nasıl yükselttiler seviyeyi bu kadar, hayranlık duymamak elde değil.

Efendim neyse işte, anlayacağınız üzere 70lerden bahsediyorum, bir yandan canterbury scene, bir yandan cayır cayır krautrock, bir yandan space rock. Her neyse işte o dönem avrupa bir progresif müzik patlaması yaşamış, o kadar çok şaheser var ki, hepsini sindirmek mümkün değil.

Maneige de bu dönem içerisinde yer alan nadir Amerikalı gruplardan biri, gerçi o da Fransız Kanada'sından ya,Quebec, neyse. Bu adamlar Les Porches isimle fevkalade bir albüme imza atmışlar, 75 yılı yanılmıyorsam, ve albüme de isminin bir kısmını veren (kötüydü tamam) Les Porches De Notre-Dame şarkısı albümün şaheseridir, mutlaka dinlenilmelidir diyorum. Uzun zaman olmuştu dinlemeyeli, bu akşam açıp dinlediğimde bana bu kadar gevezelik ettirecek motivasyonu sağladı. Şarkının arasındaki Fransızca sözler biraz garip gelebilir ilk başta, normal yani.

23 Ekim 2011 Pazar

Uçan kaleler ve daha fazlası

'74 yılında yapılmış ve yapılabilecek en iyi şey olan "floating"dir kastım. Neresinden tutsam da anlatsam bilmiyorum, davulları ayrı klavyeleri ayrı dünyalardan çıkma sanki. Bir bakıma kendilerine Eloy demekte de haklılar, 800.000 yıl sonrasının müziğini yapıyorlar.

Neyse çok yavşak hissettim kendimi, bu kadar övgüyü dizince. Dinleyin, adam olana dinlettirin.

dipnot: Manfred Wieczorke, saygılar.

Aşağıda da albümün linki var, üşenmeyip indirecek olanlar için, yüklemeye üşendiğimden nette aratıp buldum, olur da patlarsa yüklerim bir ara.

Elalemden link çaldım, benim değil.


Bir süre sonra gelen utanç dipnotu:  1974 yılı yorumum için "Komşulara karşı çok ayıp oldu."
bkz : King Crimson - Red, Camel - Mirage

19 Ekim 2011 Çarşamba

18 Ekim 2011 Salı

eskilerden, ara ara.

Sürekli kafamda yankılanan o nakarat açtığım şarkı ile eşleşti, uzun süredir de dinlemiyordum, nereden esti onu da bilmiyorum ya.
Belki de sadece "They keep calling me"

27 Eylül 2011 Salı

jeremy

Bu kadını ahım şahım sevmesem bile şu covera hayran kaldım diyebilirim, pek tatlı geldi bana, bilemiyorum.

19 Eylül 2011 Pazartesi

Amesoeurs

Google'a ve sözlüklere ilk arattığınızda herhalde "Fransız black metal grubu" ifadesi ile karşılaşacaksınız ki bu tanımlama grup için yapacağım en son şeylerden biri olacaktır. Fransız oldukları gerçeği tabii sabittir ama birçok etiket altında yer edilebilecek olduklarından dolayı bu etiketlerin hiçbiri onları tam ifade edemeyecektir, her neyse, dinlemek lazım. Ekstra bilgilere gelirsek grubun kelime anlamı "ruh arkadaşları"dır, grubun sadece kendi adlarını taşıyan tek bir albümü ve bu albümden önce de bir epleri bulunmaktadır. İlk albümün hemen ardından dağıldıklarını açıklamışlardır.

Aslında bir proje diyebiliriz "Amesoeurs" için. Fransız ve metal dendiğinde ilk akla gelen isimlerden olan karizmatik müzisyen kişilik Neige, les discrets grubu kurucusu Fursy Teyssier ve yine Neige'in Alcest'inden bildiğimiz (bkz: Souvenirs d'un autre monde) Audrey Sylvain'den oluşmaktaydılar. Aynı zamanda Audrey Sylvain'in de ilk projesi olarak kayda geçmiştir bu, souvenirs d'un autre monde(yani başka dünyalardan hatıralar) tarih olarak amesoeurs'dan daha sonra gerçekleşmiş olduğundan dolayı.

Üşenmedim ve amesoeurs'un kendi adını taşıyan albümünü upload ettim, bu aralar pek iyi bir insanım. Albümde benim için en dikkat çeken şarkı, bir Charles Baudelaire şiiri olan Recueillement coverıdır. Bunu da şarkının sözlerini googleda arattığım sırada sonuçların yönlendirmesi sayesinde öğrendim, daha bir etkileyici oldu benim için. Heurt ve video girl de ilk dikkat çeken parçalar arasında. Neyse, dinleyin görün efenim.

Amesoeurs - Amesoeurs























Yazının sonunda grubun, myspace adreslerinde kendileri hakkında yazdıkları birkaç satırı eklemek istiyorum. Üşenmezsem belki ilerde çevirisini yapıp ekleyebilirim de :

"Swallowed by the hive...

We, amesoeurs, are the children of this sad and metallic century; receptors capturing the aggressive and unhealthy waves of the industrial era. We have always been equally disgusted and fascinated by everything relating to cities and urban lifestyle, that is to say the endless rows of grey and threatening buildings, the throng of souls that they accomodate, the perpetual motion, the danger, the winding alleyways, the smoky and dubious bars, old graffitis, train stations, casinos and other hostile gaming rooms, the freezing neon lights, nightlife, technology, futuristic buildings, sex, depravation, poverty, anxiety, filth, the suffocating smells of pollution combined with sweat, shit and piss.

Human beings have been perverted, swallowed up by urban lifestyle, they have sold their souls cheap. We live in a hell made of metal and concrete where frightened men get lost and merge into one another like the insects of a gigantic hive. Shadows amongst shadows, they more or less carry out their shitty jobs and then drown their issues and sorrow in intoxication. Television, booze, cigs, and constrained laughs are the ways to forget...

The number of degenerates and depressives is increasing each day, narcotics are the latest fashion candies, streets are swarming with junkies and repulsive hobos, AIDS has infiltrated syringes left on public benches. It flows along with drugs, sperm and tears into the veins of the Metropolis.

We are neither intellectuals nor politicians and don't have any message to pass on. We just want to FEEL, contemplate and ECHO the sound that the modern world and its absurdities have inspired us with.

Amesoeurs is a spit, the only way we have to spew out the anxiety and frustration tied to the difficulties of existence and the pursuit of happiness in our modern society."

11 Eylül 2011 Pazar

Tearwave - Tearwave

Aslında uzun süredir dinlediğim bir albüm bu. Aynı isimli Amerikalı bir darkwave-shoegaze( ve yine de ikisinin de tam tanımlayamadığı) grubunun ilk albümü. Şu an için ölü bir proje olmalarına rağmen eldekiler yeterli güzelliğe sahip. Özellikle bu albüm gecelere anlam katan cinsten, evet hani o karanlıkta sizi alıp götürenlerden.

Albüm linki aşağıda,  fikir vermesi açısından da albümde en beğendiğim parçayı  paylaşıyorum.






9 Eylül 2011 Cuma

comus - drip drip

Bu şarkı ve grupla daha bugün tanıştım. Aslında albümü paylaşma düşüncesi vardı kafamda ama hem bu şarkıya çok fazla takıldığımdan hem de albümü tam sindiremediğimden dolayı üşenip sadece drip drip'i  upload ettim. Şarkı ileri derecede deneysel, progresif ve folk öğelere sahip. Oldukça da etkileyici.

Bir de dipnot: Mikael Akerfeldt "My arms, your hearse" albüm adını bu şarkıdan alıntılamıştır, sert gençlerin dikkatine.

http://www.megaupload.com/?d=I1JARAWU

8 Eylül 2011 Perşembe

Son ki üç!

Evet insanlar, yaklaşık 5 dakikalık yoğun can sıkıntısı sonucunda blog açmaya karar verdim. Daha doğrusu bu blogu açmak için "açarız bi ara yea" yerine efor sarfetmeye kendimi ikna ettim. Sonuç olarak o kadar sıkıcı bir iş değilmiş, meşgul olduğum sanrısını yaratmakta oldukça başarılı oldu son 1 saattir falan.

Ne yazıp çizeceğim konusuna gelirsek, öncelikle belirteyim konsept falan yok, konsept benim! Müzik içeriğinin yoğun olacağını düşünmekle beraber konseptsiz yazılarım, film değerlendirmeleri, gezip gördüğüm, yediğim içtiğim herhangi bir şey de pekala blogumun konusu olabilir. Bakalım, beraber göreceğiz.

Neyse şimdilik bu kadar, son zamanlarda winamp'ımı ve aklımı oldukça meşgul etmiş bir grup olan estradasphere'den gelsin o zaman :








<a href="http://www.bloglovin.com/blog/7729221/?claim=vupwebv8jcp">Follow my blog with Bloglovin</a>